"Kuş ölür sen uçuşu hatırla" - Füruğ Ferruhzad
"Instinc is something which transcends knowledge. We have, undoubtedly, certain finer fibers that enable us to perceive truths when logical deduction, or any other willful effort of the brain, is futile." - Nikola Tesla

8 Mart 2018 Perşembe

Çünkü birlikteyken daha güzeliz!


Hayatımı güzelleştirip, derinleştiren kadınlarıma/kız kardeşlerime….                 

                                                                                                                           08 Mart 2018, OSLO

31 yıldır nefes alıyorum bu eşsiz Dünya’da. Eşsizliğini anlamam için de zaten 31 yıla ihtiyacım varmış. Bu eşsizliğin içinde çoğu kez Allah’a inandığımı ve sığındığımı düşünürken 31 yılın sonunda inancın, sığınma ve teslimiyetin kelime ve duygusal anlamlarını yeni idrak ettiğimi şimdi algılamaya başlıyorum. Büyükler 30’dan sonra başlar der hayat için. Haksız değiller belli ki.
Kimseye çok adil davranmıyor hayat. Çünkü yaşanan her şey bize adaleti, sevgiyi, cesareti ve en karanlık anda dahi ışığı görebilmeyi öğretiyor. Mücevherler gibi dizilmiş zorluklar, acılar, acımasız nefes aldırmaz “kötü” deneyimler hayatlarımıza.
Herkes ama en çok KADINLAR bu dünyada var olma savaşı veriyor sanki. KADINlar kimliklerini netleştirdikçe erkekler özlerindeki gerçek biçime yüzlerini dönebiliyor. Sonuçta her erkek bir KADINla var oluyor ve her KADIN bir ERKEKle tüm labirentlerini keşfediyor. Bütüne sahip çıkan bir annelik bir erkekle tamamlanıyor. Kadın, kadın olmayı erkekle öğrenmiyor işin ilginç tarafı. Kadın, kadınlığın her mertebesini başka bir kadınla deneyimliyor. Kadın kadına süsleniyor, kadın kadınla yarışıyor, kadın en çok başka bir kadının yaptıklarına kırılıyor. Ta ki, kız kardeşlik algısı ve duygusu minik minik adımlarla büyüyüp kadının içinde parlayıp, beyninin her kıvrımından taşıp, kalbinden konuşmaya başlayana kadar.
İşte o zaman, o zaman bambaşka bir sayfa açılıyor hayatta. Hayat YAŞAMa eviriliyor; kavga, öfke, yardım, kahkaha, endişe, korku, destek, sevgi ve coşku bambaşka anlamlar kazanmaya başlıyor. Yarış yerini birliğe, yarenliğe bırakıyor. Günümüzün eril, kavgacı ve yarışa dönük dünyasında, daha doğrusu dünya düzeninde korkulan tam da bu. Çünkü yarenlik içindeki merhamet, şefkat ve kabullenişle büyüyor, yaraları sarıyor ve bir araya gelişi başlatıyor. Bir arada güçlü, bir arada güzel çünkü İNSANlar. Cinsiyetini, rengini, dilini ve dinini ayırmadan her bir özgün potansiyele duyulan hayranlık ve kabullenişle mükemmele ulaşıyor İNSAN. Kadın önce KADINlığı, sonra İNSANlığı deneyimliyor Kız Kardeşlik birlikteliğinde ve erkeğe kardeşliği ve babalığı öğretirken başka bir İnsan’ın potansiyeline ulaşmasına yardım ediyor farkına bile varmadan. Bunu en çok kız kardeşi, çok yakın bir KADIN arkadaşı, sevgilisi/eşi/yoldaşı bir kadından sohbet etmeyi ve sevmeyi öğrenen ER Dostlar anlar.
Kadın, kız kardeşliği kan bağı olmayan kadınlarla geliştirdikçe birliği anlıyor. Ne kadar aynı olduğumuzu, nice zorluğu benzer yara bantlarıyla atattığımızı ve hayatın aslında eril ya da dişi kimseyi kayırmadığını. İşte bana sorarsanız kız kardeşlik bilinci o kafaya “dank” etme hali amiyane tabirle.
Kan bağından bağımsız kardeşliği yaşayan her KADIN; bir kavgayı gerekirse ağlayarak ama sonunda birbirine sarılarak bitiriyor, her kahkahayı ikiye katlayıp etrafa bulaştırarak çoğaltıyor ve her işi şarkılı türkülü ve gülümsemeli bir ahenkle, kolaylaştırarak tamamlıyor. Birlikte büyüyor, birlikte çoğalıyor, yükseliyor ve güzelleşirken güçleniyorlar.
İşte 31 yılın sonunda bugün, 2018’in 8 Mart’ında ne kadar şanslı olduğumu samimiyet ve huzurla dile getirebiliyorum. Hayat bana da en zorlu yüzlerinden bazılarını erken yaşlarda gösterdiğinden belki, bir kadın olarak uzun yıllar erkek arkadaş/kardeş takımında bir kız birader olarak büyüdüm. Onlardan erkeklere dair çok şey öğrendiğimi düşünsem de aslında kadınlara dair de çok önemli detayları yıllar içerisinde gözlemlemişim. Belki sadece gözlemci koltuğunda ve kız birader kisvesi altında kaldığım yıllarda kendi kadınlığımı bulma yolunda gecikme ve aksaklıklar yaşasam da nerdeyse son 10 yıldır hayatımı çoğaltan ve her günü başka açılımlarla dolu bir yaşam haline getiren çok kadın bana kendimi bulmamda yardımcı oldu ve olmaya devam ediyor. 
Benim kadınlarımın kimi yaşça benden küçük, kimisi çok büyük annemden sonra yaşam yolunda bellediğim anneler olsa da paylaştığımız orta nokta kız kardeşlik. Her birinin kendine ait yeteneği, karakterinin güçlü yanı, kendine ait fiziki güzelliği, sorunları, bakış açıları, şüphe götürmez güçleri, entelektüel derinlikleri, farkındalıkları, yüzeysellikleri ve yaralarıyla dokundukları her an beni nasıl da dönüştürdüklerini çoğu zaman kendileri de farkında olmayabilir. Bir sözleri, bir gülüşleri, bir eylemleri nasıl da fark yaratıyor çoğu zaman. Her biriyle geçirdiğim her zaman diliminde yeniden fark ediyorum ve sıfırdan öğreniyorum birçok şeyi. Algıladığım bu boyutta her bir insan Allah’ın bir sureti. Varlığın yegane kaynağından çoğalan ya da birbirini yansıtan diyelim tek bir nefesiz. Karşılıklı yaşanan her coşkuda aynı ortak noktada, her gerilimde ve öfkede kendi egolarımızın kontrolündeyiz. Sevgiyi bulduğumuz her gerilim yerini bir başka coşkuya devrediyor. 

Gönül haline getirip içine sığdırdığınız onlarca duyguyla sevgi taşan kalplerinizden, üreten, çoğaltan, büyüten emekçi ellerinizden, şefkatle bakan gözlerinizden öperim her birinizi. Varlığınıza müteşekkir, sağlığınıza duacıyım. Daha da kuvvetlenerek, sevgide, özgür ve huzur dolu nice yıllarda Emekçi Kadınlar Günü’nü anıp, omuz omuza kız kardeşliğimizi kutlayabilmek içindir bütün dileğim. Kadın ve erkek her gün derinleşen ve gelişen insanlığımıza, aşkla…
                                                                                                                                   
                                                                                                                        

1 Şubat 2017 Çarşamba

Merhaba

Merhaba!

Sana canım Orhan Veli gibi "Gemlik'e doğru denizi göreceksin, sakın şaşırma" gibi tek cümlede koca bir hikayeyi anlatan bir giriş cümlesi yazmak isterdim. İster-dim. Fakat ozanlık becerilerim o derecede gelişmiş değil. O yüzden basitlik iyidir diyerek devam edeceğiz. Başka bir deyişle "az, gerekli ve yeterlidir" şeklinde tercüme edebileceğimiz, İngilizce'nin yine bir satırda çok şey ifade eden "less is more" cümlesine de sığınarak; açılış yazısı kısaca Merhaba.
Merhaba demeyi severim. Anlamları üzerinde hem fikir olunamasada "aramızda yerin var", "kabul edildiniz", "benden size zarar gelmez" ve farsça incelemesinde ki "aramızdaki yılanı öldürelim, düşmanlığı bitirelim" gibi belirtilen güzel anlamların hepsinden ötürü; tek kelimede sunulan bir samimiyet göstergesidir benim için Merhaba! Bu arada, evet dostum, benden sana zarar gelmez. Cebinde deferleri olan, o defterlere iki sayfada bir şiir yazan, Nazım Hikmeti seven, Orhan Veli şiirlerinden ezbere bilen, konuşunca/yazınca uzun cümleler kuran ve dinleyen birinden zarar geldiğini zaten görmedim ben; sen gördün mü? 
Yazarken bir amacım yok, beraber düşünebilmemizden başka. Ben yazarak düşünenlerdenim. Yazarken beyninde topladıklarını sindirenlerden. Yazdıkça analiz edebilen, sonucunda ancak içselleştirip, ardından yaşama uygulayabilenlerdenim. Benim işim kimine göre çok zor. Kimine göre "aaa ne güzel". Yorum yapma ihtiyacı duymayan diğer grup ise zaten benim gibi yaşıyor hayatı. Kategorize edilemeyen diğerleri mi, onlar bu bloga bir daha hiç uğramayacaklar. Belki buraya rastlamayacaklar bile. Onlar için şimdilik Düşes Kate ne giymiş, Kardashianlar ne yapmış, ve hangi çanta daha pahalı belki daha önemli. Onların zamanı belliki henüz gelmemiş. O yüzden dostum, biz önce uzanabildiğimiz caretta caretta kaplumbağalarının suya ulaşmasına yaramaya çabalayalım. Çabalayalım yani. Gel biz kendi çapımızda da olsa çabalayalım. 
Sana burada aradığın tüm cevapları bulabileceğini, sihirli bir dokunuşla sana uzanarak hayatını değiştirebileceğimi, mutlaka yapman gerekenleri ve yaparsan her şeyin düzeleceğini öğütleyen satırların listelenmiş olacağını söylemek belki duymak isteyeceğin şey olabilirdi.  Kendimi övmek ve hatta bu blogun orasına burasına yerleştirilmiş ürünlerle seni anlayamadığın bir biçimde alış verişe sevk ederken, aynı anda daha da çok peşime takılmanı sağlamakta fena olmayabilirdi. Ancak sanırım okuduğun üzere anladın ki benim derdim başka. Benim derdim anlamakla. Anlamlandırmakla...
Zaten listelenmiş cevaplar, sihirli dokunuşlar da yalnızca bir ilüzyondan ibaret. Düşünürsen sen de fark edeceksin ki tüm o hızlı çözümler seni başladığın noktaya geri getirmek ve yorulmana sebep olmak dışında çok da bir işe yaramıyor. Maruz kaldığımız onlarca 'liste' yüzünden rahmetli Uğur Mumcu'nun zamanında dile getirdiği onca önemli şeyin arasındaki şu çok kıymetli tek cümlede dediği gibi "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oluyoruz". İrdelenmemiş fikirlerin arasında kayboluyoruz. Çünkü deneyimleyerek edindiğin farkındalığın yerini hiç bir özüt aktarım tutmuyor.
Kim olduğun, eğitim durumun, dil bilir-bilmezliğin, cinsiyetin, ekonomik durumun, etnik kökenin, dini inancın, kişiliğin, isminin önündeki etiketler... Hiç biri benim için önemli değil. Sana bu konularda hiç bir dayatımda bulunmak gibi bir niyetim de yok. O yüzden sana dostum diye hitap edeceğim. Çünkü hayatın bir noktasında illa ki birbirimize etki edeceğiz. Hiç tanışmıyor olsak bile. Ben kendi iç yurdumda huzuru sağlamaya ve o huzurla dünyada huzuru yaratacağıma inanıyorum. Şimdiye dek kurduğum ve bundan böyle kurmaya çabaladığım tüm dostlukların amacı da bu...
Benim adım Aysu. Geri kalan nitelik ve niceliklerim ise hiç önemli değil. İsimlerin önemine inanırım. İnsanların isimlerini yüreklerinde taşıdıklarına da... Ay ve su'yun sorumluluğunu taşıyorum. İçinde yaşadığım, her zerresinden yararlandığım Dünya gezegeninin, evimin, sorumluluğunu taşıdığım gibi. Ben gördüklerimi, duyduklarımı, bana çarpanları, biriktirdiğim soruları, kendimle yaptığım ve yapacağım müzakereleri yazıyor olacağım. Bolca soru sormak serbest her ikimiz içinde.
Çabalarımızın kesişmesi dileğimdir...
Hoş geldin... Hoşça-kal...